Hayal Gücü Olmadan Yaşayabilir Miydik?

imagesBu çok önemli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir sorudur.

Herkes bu konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşacaktır. Hayal kurmanın insanları uçuruma sürüklediğini savunanlardan tutun da hayal kurmadan yaşayamayacağını dile getirenler veya belki de hayal kurmanın nasıl bir şey olduğunu bile bilmeyenler çıkacaktır. Bir çok bilim insanı beyinde düşsel olarak yaratılan olaylara,telekineziye,hayallere inanmazlar. Bir diğer kesim ise bütün bir hayatını tüm bu olgulara dayarlar.

Bense her şeyin bir karara göre yapılması taraftarıyım. Hayal kurmak insanoğlunun çok eski zamanlardan beri gerçekleştirdiği bir eylemdir. Hayal gücü umudun zihindeki imajinasyonudur ve insanoğlu ise umut etmeden,düşünmeden,harekete geçmeden varlığını sürdürebilecek bir yaratık değildir.  Hayal-gücü-coolHayaller ve onları gerçekleştirmeyi isteme derecemiz tüm hayatımızı yönlendirir ve şekillendirir. Ancak , bu durum ayaklarımızın aynı zamanda yere basmayacağını ve hayal kurarken aynı zamanda nerede ve neye göre yaşadığımızı da düşünmememiz anlamına gelmemektedir. Bu elbette “Yapmak istediklerim için doğduğum yer oldukça sınırlayıcı,bunu asla başaramayacağım” türden bir umutsuzluğa kapılmak değil , yalnızca “evet,buradayım ancak orada da olabilirim ve yapmak istediklerimi kurallarına göre gerçekleştirmeliyim” demek gibidir. Kısacası “insan”ın gerçekleştirebileceği hayallerin boyutları ve sınırları olduğuna inanmamaktayım. Ancak bunların içinin boş olmaması ve yapılabilirliğine yürekten inanarak faaliyete geçirilmesi taraftarıyım. Nitekim bunu tarihte de bir çok kez görebilmekteyiz. Elimizde olan ve başarabildiğimiz her şeyi hayal gücümüze borçluyuz.

Bu konuda kısa zaman önce okuduğum ve çok beğendiğim bir yazıyı burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu söyleyenin tüm zamanların en sevdiğim bilim adamlarından biri olan Albert Einstein’ın söylemesi de beni ayrıca sevindirdi tabii. İşte o yazı ;

” Albert Einstein , “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” demişti. Çünkü hayal gücü yüksek olan kişilerin başlıca özellikleri ; merak,dinamizm,güçlü bellek,hızlı öğrenebilme,ileri derecede gözlem gücü,gelişmiş analiz yeteneği,soyut düşünebilme,problem çözebilme,yaratıcılık,kendini rahat ifade edebilme ve geniş ilgi alanıdır. Bilim,hayal gücü yüksek olan insanların çok daha yaratıcı olduğunu kanıtladı. Hayal kurdukları sırada fMRI ile beyin incelemesi yapılan kişilerde,bu aktivitenin beynin 12 farklı bölümüne yayıldığı,yani neredeyse tüm beyni harekete geçirdiği tespit edildi.

Aslında hayallerimiz olmasaydı,merak veya yaratıcılık diye bir şey de olamazdı. İnsanların birçoğu hâlâ yaratıcı eylemlerin iyi fikirlerden oluştuğunu sanıyor. Bu,bir bakıma doğru sayılır.Ancak yaratıcılığı tetikleyen iyi fikirlerin merak ve hayal gücü sayesinde şekillendiğini unutmamak gerek.Örneğin,bütün hayatlarımızı kolaylaştıran tüm teknolojik ürünler,birilerinin bunları hayal etmesi sonucunda yaratıldı. İnsanoğlu gökyüzüne bakıp hayaller kurmasaydı yaşadığımız evren hakkında en ufak bir bilgimiz olmazdı.Hatta okyanusları geçmeye bile gerek duymayacağımız için gemiler inşa etmeyecek,kuşlar gibi uçmaya özenmeyeceğimizden uçak yapmayacak,tekerleğe bile ihtiyaç duymayacaktık. Yani evreni keşfetmek bir tarafa,dünya üzerindeki hızımız bacaklarımızın kuvveti ile belirleniyor olacaktı. Ama daha da kötüsü var; hayal gücümüz olmasaydı,mağara duvarlarına resim yapmayı akıl edemez ve iletişim kurmayı öğrenemezdik.Sonuçta bunu başaramasaydık,bugün hâlâ yırtıcılardan kaçarak mağaralarda yaşayan,avlanacak aletleri olmadığı için besin bulmak üzere sürekli göç eden ilkel insanlar olarak kalabilirdik.

Popular Science , Ekim , 2013 .. “

Demem o ki ,asla hayallerinizi bırakmayın ve hayal gücünüzü hafife almayın.. O elinizdeki belki de en önemli dayanaklardan bir tanesi.Sadece başarabileceğinize inanın ve onları kovalamaktan asla vazgeçmeyin. Ancak bunu yaparken onların bir “hırsa” dönüşmeyeceğinden de emin olun.

einstein-hayal-gucu

Piromani (Pyromania)

951283251_41d9fe6f8fBildiğiniz gibi günümüzde gerek küçüklükten gelen bir çocuk istismarı,gerek isşizlik,çevre sorunları,beklentilerin karşılanamaması,borçlar derken insanlarda bir çok psikolojik sorun oluşmaktadır. Evet,ne yazık ki bu günümüz insanlarının en büyük sorunudur. Eminim sizin de vücudunuzdaki her hangi bir yerden doktora gittiğiniz ve sonucu ise “psikolojik” ya da “sinirsel” olarak aldığınız olmuştur. Eh,bu bazen doktorların sığındığı liman olmakla beraber çokta haksız bir sonuçta sayılmaz. Çünkü psikoloji çokta basit bir sağlık sorunu olmakla kalmayıp belki de günümüzün en büyük sorunudur. Nasıl ki bedeniniz iyi olmadığında kendinizi ruhen iyi hissetmiyor ya da “içim sıkılıyor” durumlarına giriyorsanız,aynı şekilde ruhunuz da iyi olmadığında  bedeninize yansıyabilmektedir. Bugün değinmek istediğim psikolojik rahatsızlık ise Piromani  ya da Pyromania.

Piromani , birçok kez istekli ve kasıtlı olarak yangın çıkarma ile karakterize bir rahatsızlıktır. Yangın ve bunun yarattığı olaylar ile büyülenme, bunlara merak duyma ve bunları çekici bulma söz konusudur. Erkeklerde daha yaygın olmakla birlikte bu kişilerin zeka düzeylerinin normal popülasyona göre biraz daha düşük olması olasıdır. Alkolün kötüye kullanımı, antisosyal özellikler, enürezis (çocukluk çağının en önemli ve en sık görülen idrar yapma bozukluğu) ve hayvanlara karşı şiddet kullanma birlikte bulunabilen özelliklerdir. Genellikle çocukluk çağında başlamaktadır ve bozukluğu çocukluk çağında başlayan vakalar her yerde olduğu gibi burada da tedaviye daha iyi yanıt vermektedir.

Ateşin karşısında oturma,yanışında zevk alma,kendisini iyi hissetme durumları normal bir insanda da elbette kendisini gösterebilir. Ancak burada durum biraz daha farklı olmakla birlikte bu kişiler olayı başlatmadan önce birden fazla kere düşünmekte ve amaçlı olarak ateşe vermektedirler; ateşe vermeden önce gerilim ya da affektif uyarılma; ateş ve itfaiyecilikle ilgili malzemelere hayranlık duymakta; ateş yakmaktan ya da sonrasında tanıklık etmekten veya katılmaktan zevk alma, rahatlama hissetmedirler. Hastalar ateşi başlatmadan önce ciddi hazırlıklar yapabilirler. Görüldüğü üzere,ruhsal ya da psikolojik olarak sağlıklı olan bir insandan bir yeri ateşe verdiğinde zevk almasını ve yaptığı şeyi oturup izlemesini bekleyemezsiniz. Üstelik bir de burada canlı hayatı söz konusu ise.

Piroman kişiler sıklıkla çevreden çıkan yangınlarda sıradan izleyicilerdir, sık sık gerçek dışı alarm verirler ve yangın söndürme gayretlerine ilgi gösterirler. Meraklılık çok açıktır. Yangının sebep olduğu mal ve can kaybına ilgisiz olabilirler ve suçluluk duymazlar. Yangın çıkarıcılar sonuçtaki yıkımdan doyum sağlayabilirler. Sıklıkla açık ipuçları bırakırlar. Beraberinde sıklıkla görülen özellikler arasında alkol kullanımı, cinsel bozukluk, ortalamanın altında zekâ seviyesi, kronik kişisel örselenmeler ve çoğu psikolojik sorunun altında yatan neden ; otorite figürlerine kırgınlık bulunur. Küçük yaşlarda başlanan tedavi etkili olabilmektedir.

Evet,belki diğer bir çok psikolojik rahatsızlık kadar zararlı görünmemektedir ancak her an zararlı olabilecek bir potansiyeli vardır.Belki hasta kasıtlı olarak bir canlıya zarar vermek istemese bile istemeden buna neden olabilmektedir. Ne olursa olsun,psikolojik rahatsızlıklar da en az bedensel rahatsızlıklar kadar önemlidir ve hafife alınmaması gereken rahatsızlıklardır. Nerede,ne zaman,kim için sorun çıkaracağını asla bilemezsiniz. Özellikle bizim toplumumuzda yoğun bir şekilde görülen “ben deli değilim” sendromuna kapılmadan ne olursa olsun bu sorunu ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlere geçmelisiniz. Nasıl ki ciğerleriniz ya da kalbiniz ağrıdığında doktora gitmekten çekinmiyorsanız aynı şey bu durum için de geçerli olmalıdır.  Her ne koşulda olursa olsun,asıl önemli olan sizin kendi sağlığınızdır.Başkalarının ne düşündüğü değil! Çünkü ancak siz mutluysanız,başkalarını da mutlu edebilirsiniz ve unutmayın,yargılamak kolaydır,önemli olan bunu ne kadar düzeltebildiğinizdir.

Konu ile ilgili kısa bir de video buldum ; Pyromania – Psychology Documentary

İskenderiye’li Hypatia

hypatia1Hypatia ( 370–415) Yunan filozof, matematikçi ve astronomdur. İskenderiye Kütüphanesi’nde felsefe, matematik ve astronomi üzerine dersler vermiştir. Yeni Platonculuk öğretisine bağlı olan Hypatia, Atina Akademisi’nin Eudoxus’ün başını çektiği Matematik geleneğine üye idi. Hypatia doğayı; mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştı.

Hypatia Atina’da eğitimini aldıktan sonra 400 yılına doğru İskenderiye’ye döner ve İskenderiye Kütüphanesi’ndeki Platon Okulu’nda dersler vermeye başlar. Hypatia bu okulda, içerisinde Hristiyanlık, Paganizm ve Musevilik gibi birçok inanca sahip öğrencisine Platon ve Aristo‘nun öğretilerini kazandırdı. Bu öğrencileri arasında ileride İskenderiye valisi olacak olan Orestes ve Ptolemais’in piskoposu olacak olan Synesius da vardı.Hypatia ,Öklidve Arşimet‘e kök söktürmüş olan matematik problemleri üzerinde çalışıyor ve ilahi ya da insani sevgiyi hak etmeyen kör inanç aleyhine konuşmalar yapıyordu [Kadın Filozoflar Tarihi – Ingeborg Gleichauf]. Kuşku duymayı ve soru sormayı öğretiyordu.Ve tavsiyelerde bulunuyordu :

“Düşünme hakkını koru. Yanılarak düşünmek hiç düşünmemekten iyidir.”

Hypatia’nın devrin en güzel kadınlarından biri olduğu ve Vali Orestes’in bizzat Hypatia’dan ders aldığı sıralarda Hypatia’ya aşık olduğu bilinmektedir. Anlaşmazlıklara ise Vali Orestes’in, İskenderiye’de — Piskopos Cyril’in kışkırtmaları ile — Hypatia’ya karşı hızla büyüyen nefretin önüne geçmeye çalışması olmuştur. Hypatia, İskenderiye’ye Hristiyanlığın hakim olduğu son yıllarında Piskopos Cyril, Hypatia’yı hedef göstererek İncil’den yaptığı alıntılar ile halkı kışkırtmış ve Hypatia, halk tarafından “dinsiz ” ve “şeytan ” olarak nitelendirilmiştir. Kısa bir süre içerisinde de Kıptî bir Hristiyan çetesi tarafından taşlanarak öldürülmüştür. Fakat bütün Hristiyanlar  Hypatia’yı öldüren çete gibi Hypatia’ya karşı düşman değildiler. Hatta bazı Hristiyanlar Hypatia’yı, erdem ve iffetin sembolü saymıştır.

Hypatia’yı ölene kadar savunmuş olan İskenderiye Valisi Orestes ile Hypatia’yı “dinsizlik” ve “şeytanlık” ile suçlayan İskenderiye piskoposu Cyril arasındaki kavga şehir çapında bir provakasyona dönüşür ve olaylar Hypatia’nın 415’de taşlanarak öldürülmesine ve yakılmasına kadar varır.

Hypatia’nın ölümü hakkında bugün en güvenilir kaynak, bir Hristiyan olan Socrates Scholasticus‘un 439’da yazmayı tamamladığı “Historia Ecclesiastica” adlı yapıtıdır. Bu yapıta göre olaylar Socrates Scholasticus’un anlatımı ile şöyle gelişir:

“   …Hypatia’nın sık sık Vali Orestus ile görüşmesi Hristiyanların hoşuna gitmiyordu. Hypatia’nın, Vali Orestus ile Piskopos Cyril’in uzlaşmasını engellemeye çalıştığı düşünülüyordu. Böyle düşünen bir grup bağnaz, Peter adındaki çete liderleri ile birlikte Hypatia’nın evinin önünde pusuya yattılar ve onu beklemeye başladılar. Hypatia eve geldiğinde ise onu kaçırıp Caesareum adındaki bir kiliseye götürdükten sonra tamamen soydular. Ardından onu taşlayarak öldürdüler. Daha sonra Hypatia’nın parçalanmış bedenini alıp Cinaron adındaki bir yerde yaktılar.”

ÇALIŞMALARI

  • Aritmetik üzerine 13 ciltlik bir yorum.
  • Apollonius’un Konik’leri üzerine yorum.
  • Ptolemy’nin “Almagest”i üzerine düzenleme.
  • Babası Theon’un yazdığı “Öklid’in Elementleri” adlı eser üzerine düzenleme.
  • “The Astronomical Canon” (Astronominin Kanunları) adlı kitabı.
  • Hypatia’nın bilime katkıları; gök cisimlerinin sınıflandırılmasında, hidrometre’nin bulunmasında, sıvıların yoğunluk derecesinin belirlenmesinde ve daha bir çok konuda etkili olmuştur.

Ancak maalesef Hypatia’yı öldüren Hristiyan çetelerce neredeyse tüm eserleri yakılıp yok edildiinden dolayı , eserlerinden günümüze ulaşabileni yoktur; fakat Sinesius ile yazıştığı mektupların bir bölümü mevcuttur.

Buraya kadar verdiğim bilgilerden sonra kişisel olarak şunları eklemek istiyorum :

İnsanlar hep sorarlar , “Neden tarihte hiç kadın düşünür/filozof yok?” diye. Ve işi “Demek ki gerçekten kadınlar erkeklerden daha alt sınıfta canlılardır,erkekler gibi düşünemiyorlar” gibi bir sonuca bile vardıklarını duymuşumdur. Ve ne yazık ki insanlar 21.yy’da bile bu şekilde düşünebilmektedirler ve kendilerine “Biz bile bu yüzyılda böyle düşünüyorsak o insanların 400’lü yıllarda bunu düşünmesi normal” gibi bir farkındalığa varma iznini bilinçli ya da bilinçsiz olarak vermemişlerdir. Kadınların erkek iktidar (atasoylu) bir ortamda ezildikleri,günlük işlerden bu tarz işlere vakit bulamadıkları zamanlardan bahsediyoruz! Çağlar boyunca kadınlar bu erkek egemen dünyanın kuralları arasında ezilmişler,başlık paralarıyla satılmışlar,”bekaret” kavramıyla lekelenmişler,neredeyse kölelerden bile aşağı şekilde görülmüşler adeta erkeklerin “çocuk doğurma aleti” haline gelmişlerdir. (Toprak ve Kadın – Emre Caner) Ve insanlar ne yazık ki hâlâ o atasoylu , erkek egemen dünyanın bilinç altımıza acı bir şekilde kazıyarak yerleştirdiği düşünceden sıyrılamamışlar,kendilerini bu kadınların yaşadıkları zamanlarda düşünmek ve ona göre karar vermek yerine , oturdukları yerden ,üstelik toplumun onlara her şeyi hazır bir şekilde sunması neticesinde yaşadıkları bir rahatlık sonucu karar verme,bu kadınları aşağılama ve onları tarihten silme hakkını kendilerinde bulabiliyorlardır!

Hypatia sadece bu kadınlardan bir tanesi.Onun gibi tarihin acımasız iktidarları karşısında kaçıp saklanmak zorunda kalan,düşüncelerini açığa çıkarmamaya gayret eden ya da eğer yakalanmışsa “cadı” sıfatı altında işkence gören ,yakılan daha bir çok kadın mevcuttur.Üstelik bu öyle bir dönemdir ki bir şeyler düşünüyor olmasına bile gerek yoktur kadının,vücudunda bir doğum lekesi olması bile onu “cadı” diyerek öldürmeye,yakmaya yeterdir!  Şimdi kendinizi hayal edin,en ufak bir düşüncede ve harekette bile yakılma,işkenceye tabi olma tehtidiyle karşı karşıya olduğunuzu düşünün ve ne yapardınız ona göre karar verin.

Üstelik bu insanlar ki Hypatia gibi babasının da dönemin ünlü bir matematikçisi olmasına ve bir çok bilgili insana bir çok konuda ders vermesine bakmaksızın onun hakkında “Önüne gelenle gidiyor” diyerek özgürlüğünü lekelemek istemişler ve “Kadına benzemiyor” diyerek ise zekâsını övmek (!) istemişlerdir [Aynalar  /Eduardo Galeano].

Benim burada özellikle Hypatia’yı ele almamın nedeni ise,onun bu kadınlar arasında benim için gerçekten çok önemli oluşudur çünkü onun ölümü çok acı bir şekilde ancak ders alınası bir biçimde gerçekleşmiştir ve dönemin kadınları açısından yaşanılan şokun büyüklüğünü hayal dahi etmek güçtür. Çünkü Hypatia bir etkinlikten evine dönerken kilisede okuyucu olan Petrus’un liderliğinde olduğu öfkeli bir grup tarafından sinsice pusu kurulup yakalanmış ve ardından ise yerlerde sürüklenerek Ceasaerum isimli bir kiliseye götürülüp kıyafetleri soyulmuş,taşlanmış, kırık cam parçalarıyla vücudu kesilmiş ve nihayetinde vücudundan geriye kalan parçalar ise kent meydanına yığılarak yakılmıştır.

Şimdi soruyorum : Burada sırf insanlara bilim öğrettiği için Hristiyan çetelerce acımasızca,vahşice (!) öldürülen Hypatia mı suçludur? Onun ölümünü görüp aynı şeyin kendi başlarına da gelmesinden korkan ve sinen,düşüncelerini açıklamaktan ölümüne korkan kadınlar mı suçludur? Neredeyse insanoğlunun avcılık toplayıcılık gibi daha eşitlikçi ve özgür yaşadığı zamanlardan sonra meydana gelen tarıma geçiş (üretim süreci) aşamasından sonra  yıllar boyunca ezilen,sadece bir çocuk doğurma aracı gibi görülen,gerek Yunan,gerek Roma,gerek Doğu gerekse Batı uygarlıkları olsun fark gözetmeksizin ikinci hatta üçüncü sınıf insan konumuna konulan kadınlar mı suçludur kendilerini ortaya atmadıkları için?

Yoksa onları bastıran,ezen,öldüren,yakan,yağmalayan,her fırsatta onlardan faydalanmaya çalışan Hristiyan,Yahudi,Müslüman çeteler,daha doğrusu dinin kendi tekelinde olduğunu sanan ve ancak bu şekilde sürebileceğini düşünen erkek egemen güçler midir? Veya şu anda bile,günümüzde hâlâ kadının iş yaşamındaki yerine garipsiyerek bakan ve “kadının yeri evidir,kocasının yanıdır”  diyen , işe girmiş ve ekonomik gücünü elde etmek isteyen iş arkadaşına sırf kadın olduğu için tacizde bulunan şuursuz bilinçler midir? Kabul edin,siz de bir çok kere böyle düşündünüz.. Şu anda bile insanoğlu bunu bu şekilde düşünüyorsa o zamanlarda insanların böyle düşünmesini veya kadınların neden “erkekler” gibi bilim ya da iş camiasında yer alamadığını düşünmek çok da zor olmasa gerek,değil mi?

NOT-1: Eğer konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek ya da görsel olarak  izlemek isterseniz  Agora  isimli filmi izleyebilirsiniz. Veya aşağıdaki belgeseli izleyebilirsiniz ;